Tüm yazıları admin

TÜRMOB Hakkında

1800’lü yılların ikinci yarısından itibaren ekonomik hayatta yaşanan gelişmeler iktisadi hayatın var olmasıyla ortaya çıkan kayıt tutma mesleğinin yeni bir boyut kazanarak muhasebe mesleğine dönüşmesine neden olmuştur.

Başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere, Avrupa ülkelerinin büyük bir kısmında muhasebe meslek mensupları, vergi sistemlerinin başarısında vazgeçilmez unsurlar olarak kabul edilmişlerdir. İngiltere 1870, Fransa 1881, ABD 1886, Hollanda 1895, Almanya 1899, İsviçre 1941, Arjantin 1945, Brezilya ve Meksika 1946, Hindistan 1949, Yunanistan 1950, Nijerya 1955 yılında mali müşavirlik ve muhasebecilik mesleğini kanunla düzenlemişlerdir.

Ülkemizde yıllar boyunca ekonomik faaliyetler azınlıkların elinde bulunmuştur. Kurtuluş savaşının ardından ülke yanmış, yıkılmış, ekonomik faaliyetleri yürüten azınlıklar yurdu terk etmiş, ülkemiz insanı yılgın ve yorgun düşmüştü. 1923’te Cumhuriyeti kuranların ve onu, ekonomisi güçlü, çağdaş bir ülke yapmaya azmetmiş olanların işleri gerçekten güçtü. Atatürk’ün eşsiz liderliğinde, yılgınlığı üstünden atan halkımız, hızlı bir kalkınma hamlesi başlatmış ve 10 yıl gibi kısa bir süre için de, ülkemizi temel mal ve ihtiyaçları üretebilen ve dışarı ya muhtaç olmadan yaşayabilecek bir yapı ya ulaştırabilmişlerdir.

İzmir İktisat Kongresi,İşBankası’nın kuruluşu,1925 Vergi reformu, aşar vergisinin kaldırılması, kazanç vergisi, 1930’da Merkez Bankası’nın kurulması,peşinden Sümerbank, Etibank gibi iktisadi kuruluşların kurulması Türk iktisadi hayatının gelişiminde temel taşları oluşturmuştur.

İktisadi hayatın gelişmesi ve modern devlet sistemine geçiş muhasebe mesleği ne olan ihtiyacı artırmıştır. Muhasebe ve vergi işleri ile uğraşanlar kendilerine; mali müşavir, uzman muhasip, vergi uzmanı, serbest hesap uzmanı gibi çeşitli unvanlar vererek çalışmışlardır. Bu meslek mensuplarını, bir örgüt etrafında toplayarak belirli nitelikler kazandırmak, düzenli ve seviyeli bir hizmet anlayışı etrafında birleştirmek çabalarının oldukça uzun bir geçmişi vardır. 1932 yılından başlayarak mesleğin düzenlenmesi amacıyla çeşitli tasarılar hazırlanarak yasama organına sunulmuştur.

1942 yılında Eksper Muhasipler ve İşletma Organizatörleri Derneği, 1967 yılında Türkiye Muhasebe Uzmanları Derneği, 1974 yılında Türkiye Muhasebeciler Dernekleri Federasyonu, 1976 yılında Mali Müşavirler Muhasebeciler Birliği Derneği kurulmuştur.

Yıllardır verilen mücadelelerin sonucunda çağdaş dünyanın vazgeçilmez unsurlarından biri olan mali müşavirlik mesleği 13 Haziran 1989 tarihinde yayınlanan 3568 sayılı Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu ile yasal statüsüne kavuşmuştur. Meslek camiası yıllardır verilen mücadelenin sağladığı birikimle kısa sürede örgütlenmesini tamamlayarak odalarına ve odaların üst birliği olan TÜRMOB çatısı altında toplanmışlardır.

İKİNCİ EL ARAÇ VE GAYRİMENKUL ALIM SATIMINDA YENİ KDV UYGULAMASI 1 HAZİRAN’DA BAŞLADI

Esas olarak Katma Değer Vergisi Kanunu’nda değişiklik yapan 7104 sayılı Kanun 6 Nisan 2018 tarihinde yayımlanarak bazı maddeler bakımından yürürlüğe girmiştir. Hangi maddelerin ne zaman yürürlüğe gireceği kanunun 29’uncu maddesinde düzenlenmiştir. Bugün ele alacağım konu ikinci el araç alıp satanlar (ister binek olsun, ister ticari olsun) ile bunlardan araç alanları ilgilendirmektedir. Bu istisna ikinci el araç ya da gayrimenkul alıp satanlara yönelik olmakla birlikte bunlardan alım yapanlar da daha az vergi ödeyeceklerdir.

7104 sayılı Kanunun 6’ncı maddesine göre, KDV Kanunu’nun 23’üncü maddesinin birinci fıkrasına (e) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki bent eklenmiş ve mevcut (f) bendi (g) bendi şeklinde teselsül ettirilmiştir.

“f) İkinci el motorlu kara taşıtı veya taşınmaz ticaretiyle iştigal eden mükelleflerce, katma değer vergisi mükellefi olmayanlardan (mükellef olanlardan istisna kapsamında yapılan alımlar dahil) alınarak vasfında esaslı değişiklik yapılmaksızın satılan ikinci el motorlu kara taşıtı veya taşınmazların tesliminde matrah, alış bedeli düşüldükten sonra kalan tutardır.”

İkinci el motorlu kara taşıtı veya taşınmaz ticaretiyle iştigal eden mükellefler aşağıdaki şartlarla alım satım arasındaki fark için KDV ödeyeceklerdir.

– Araç katma değer vergisi mükellefi olmayanlardan (mükellef olanlardan istisna kapsamında yapılan alımlar dahil) alınacaktır,

– Aracın vasfında esaslı değişiklik yapılmaksızın satış yapılacaktır.

Bu düzenleme yalnızca araç alıp satanları kapsamamaktadır, yine taşınmaz/gayrimenkul alım satımı ile iştigal edenler de KDV mükellefi olmayanlardan aldıkları taşınmazları sattıklarında da alım ile satım arasındaki fark üzerinden KDV ödeyeceklerdir.

Böylelikle ikinci el araç alıp satanlar satış bedeli üzerinden değil, alış bedeli düşüldükten sonra kalan tutar üzerinden KDV ödeyeceklerdir.

Örneğin, bir binek otomobilin değeri 100.000.-TL’dir. Otomobili galerici KDV mükellefi olmayandan 100.000.-TL’ye satın almıştır ve bu aracı 110.000.-TL’ye satmıştır. Binek araç alım satımında KDV oranı %1’dir. Önceki sistemde 110.000 x %01= 1.100.-TL KDV ödeniyor iken bu sistemde 10.000 x %01= 100.-TL KDV ödenecektir. Ödenecek KDV 1.100.-TL’den 100.-TL’ye düşmüştür.

Yine ikinci el ticari araçların alım satımında KDV oranı %18 olacaktır. Buna göre yukarıdaki örnekte ödenecek KDV tutarı 110.000 x %18= 19.800.-TL iken, yeni sistemde 10.000 x %18= 1.800.-TL olacaktır.

Yukarıda verdiğim örnek araç alıp satanlara yönelik olsa da gayrimenkul alıp satanlar için de aynı durum geçerli olacaktır.

Vergi mükellefi olmayanlardan yapılan alımlarda, araç ya da gayrimenkul alıp satanlar alış yaptığında fatura alamamaktadır. Böyle olunca da, alım tutarının tamamı maliyet olmakta ve indirilecek KDV doğmamaktadır. Dolayısı ile alım satım yapanlar bu işten zarar görmekte idiler.

Yeni sistemle aslında olması gereken yapılmıştır ve isabetli olmuştur. Kanunun bu düzenlemesinin yer aldığı 6’ncı maddenin yürürlük tarihi kanunun yayımını (06.04.2018) izleyen ikinci ay başı olan 1 Haziran 2018 tarihi olacaktır.

Genç Girişimcilere Bağ-Kur Desteği

193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun mükerrer 20. maddesi kapsamında genç girişimcilerde kazanç istisnasından faydalanan ve mükellefiyet başlangıç tarihi itibarıyla 18 yaşını doldurmuş ve 29 yaşını doldurmamış olanlardan, bu Kanunun 4. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinin 1 numaralı alt bendi kapsamında, 01/06/2018 tarihinden itibarenilk defa sigortalı sayılan gerçek kişilerin primleri 1 yıl süreyle 82. madde uyarınca belirlenen prime esas kazanç alt sınır üzerinden Hazinece karşılanır. Adi ortaklıklar ve şahıs şirket ortaklıklarında sadece bir ortak bu fıkra hükmünden yararlandırılır.”

Madde hükmünü daha anlaşılır olması için açıklamak gerekirse; ekonomik büyüme ve kalkınmanın itici gücü, yenilik ve yaratıcılığın en önemli kaynaklarından biri olan genç girişimcilere prim istisnası getirilmiştir. Şöyle ki;

  • Gelir Vergisi Kanununun mükerrer 20. maddesi kapsamında genç girişimcilerde kazanç istisnasından faydalanan ve mükellefiyet başlangıç tarihi itibarıyla 18 yaşını doldurmuş ve 29 yaşını doldurmamış olanlardan, Bağ-Kur kapsamında 01/06/2018 tarihinden itibaren ilk defa sigortalı sayılan gerçek kişilerin primleri, 1 yıl süreyle prime esas kazanç alt sınır üzerinden Hazinece karşılanacaktır.
  • Ticari kazanç veya serbest meslek faaliyeti nedeniyle adınıza ilk defa işletme kurmuş olmanız gerekiyor.  Yani mevcut işletmenizi kapatıp yeniden bir işletme açmanız halinde bu destekten yararlanma imkanınız bulunmuyor.
  • Destekten yararlanmak için, 01.06.2018 tarihinden itibaren ticari veya mesleki faaliyetiniz nedeniyle adınıza ilk defa vergi mükellefiyeti tesis edilmiş olması gerekir. Yani 01.06.2018 tarihinden önce işe başlayan mükelleflerin bu istisnadan faydalanması mümkün değil.
  • Yaş itibarıyla 29 yaşını doldurmamış olmalısınız. Yani 30 yaşına girdiğiniz ilk günden itibaren kurduğunuz hiçbir işletme için bu istisna geçerli değildir.
  • Kendi işinizin başında bulunmalı, başka bir deyişle işinizde ve bu işin gerektirdiği konularda fikri ve bedeni bir mesai sarf etmeli veya işi bizzat sevk ve idare ediyor olmalısınız.
  • Anonim veya limited şirket gibi tüzel kişilik olarak değil, bizzat kendiniz gerçek kişi olarak vergi mükellefi olmalısınız; adi ortaklık veya şahıs şirketi kurmak suretiyle bu istisnadan yararlanabilirsiniz.
  • Adi ortaklıklar ve şahıs şirket ortaklıklarında sadece bir ortak bu teşvikten faydalanacaktır.
  • Buna göre ticarî kazanç veya serbest meslek kazancı nedeniyle gerçek veya basit usûlde gelir vergisi mükellefi olan genç girişimcilerin her ay elde edeceği avantaj 700,18 TL’dir. Bu teşvik 1 yıl geçerli olacağı için bir yıllık teşvik avantajı ise 8.402 TL olacaktır.

Genç girişimcilerde kazanç istisnası

Genç girişimcilerde kazanç istisnasından yararlanabilmek için mükellefiyet başlangıç tarihi itibarıyla yirmi dokuz yaşını doldurmamış, diğer bir ifade ile otuz yaşından gün alınmamış olunması gerektiği hk.

Özelge talep formunda, doğum tarihinizin 10.06.1987 olduğu belirtilerek, 14.11.2016 tarihinde başladığınız Mali Müşavirlik Hizmetleri faaliyeti nedeniyle genç girişimcilerde kazanç istisnasından yararlanıp yararlanamayacağınız hususunda Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.

193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun mükerrer 20. maddesinde; ‘‘Ticari, zirai veya mesleki faaliyeti nedeniyle adlarına ilk defa gelir vergisi mükellefiyeti tesis olunan ve mükellefiyet başlangıç tarihi itibarıyla yirmi dokuz yaşını doldurmamış tam mükellef gerçek kişilerin, faaliyete başladıkları takvim yılından itibaren üç vergilendirme dönemi boyunca elde ettikleri bu kazançlarının 75.000 Türk lirasına kadar olan kısmı, aşağıdaki şartlarla gelir vergisinden müstesnadır.

1. İşe başlamanın kanuni süresi içinde bildirilmiş olması,

2. Kendi işinde bilfiil çalışılması veya işin kendisi tarafından sevk ve idare edilmesi (Çırak, kalfa veya yardımcı işçi çalıştırmak ya da seyahat, hastalık, askerlik, tutukluluk ve hükümlülük gibi zaruri ayrılmalar dolayısıyla geçici olarak işinde bilfiil çalışmamak bu şartı bozmaz.),

3. Faaliyetin adi ortaklık veya şahıs şirketi bünyesinde yapılması halinde tüm ortakların işe başlama tarihi itibarıyla bu maddedeki şartları taşıması,

4. Ölüm nedeniyle faaliyetin eş ve çocuklar tarafından devralınması hâli hariç olmak üzere, faaliyeti durdurulan veya faaliyetine devam eden bir işletmenin ya da mesleki faaliyetin eş veya üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) kan veya kayın hısımlarından devralınmamış olması,

5. Mevcut bir işletmeye veya mesleki faaliyete sonradan ortak olunmaması.

İstisna kapsamındaki faaliyetlerden kazanç elde edilmemesi veya istisna haddinin altında kazanç elde edilmesi hallerinde dahi yıllık beyanname verilir.

Bu istisnanın, bu Kanun’un 94. maddesi uyarınca tevkif suretiyle ödenecek vergiye şümulü yoktur.

Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir.’’  hükmüne yer verilmiştir.

Diğer taraftan, konu ile ilgili açıklamaların yapıldığı 292 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliği’nin “İstisnadan faydalanacaklar ve faydalanma şartları” başlıklı 3. maddesinde;

“(1) İstisnadan,

a) Ticari, zirai veya serbest meslek faaliyeti nedeniyle adına ilk defa gelir vergisi mükellefiyeti tesis edilmiş,

b)Mükellefiyet başlangıç tarihi itibarıyla yirmi dokuz yaşını doldurmamış,

tam mükellef gerçek kişiler yararlanır.”

açıklamaları yer almaktadır.

Buna göre, genç girişimcilerde kazanç istisnasından yararlanabilmek için, mükellefiyet başlangıç tarihi itibarıyla yirmi dokuz yaşını doldurmamış, diğer bir ifade ile otuz yaşından gün alınmamış olunması gerekmektedir. Doğum gününüz dikkate alındığında 10.6.2016 tarihi itibarıyla yirmi dokuz yaşını doldurmuş olduğunuz anlaşıldığından mükellefiyete başladığınız tarih itibarıyla söz konusu istisnadan yararlanmanız mümkün bulunmamaktadır.

Birleşme, Bölünme ve Tür Değiştirmede Vergisel Avantajlar;

Birleşme, Bölünme ve Tür Değiştirmede Vergisel Avantajlar:

KOBİ’lerde tam mükellef kurumlar vergisi mükellefleri arasındaki devir yoluyla birleşme ya da tür değiştirme, vergisiz birleşme ya da tür değiştirme olarak ifade edilmektedir. Kurumlar Vergisi Kanunu’na göre mal varlıklarının başka bir şekilde devrinde emsal bedeller esas alınarak kurum matrahı oluşturulmamakta, kurumlar vergisi uygulanmamakta ve diğer şirketlerin hisselerinin ortaklara verilmesi kar dağıtımı sayılmamaktadır.

Birleşme, bölünme ve tür değiştirmelerde mal ve hakların devrinde KDV’den istisna edilecek kısmî istisna uygulaması nedeniyle devir eden kurumda daha önce bu mal varlıkları nedeniyle indirim konusu yapılan KDV’lerin hesaplanan KDV’ye dahil edilmesi yoluna gidilmemektedir. Henüz indirim konusu yapılmamış devreden KDV’lerin de devir alan şirketler tarafından indirim konusu yapılabilmesi olanağı bulunmaktadır.

Devir, bölünme, tür değişikliği işlemleri nedeniyle düzenlenecek kağıtlar damga vergisinden istisna edilmektedir. Bu tür kağıtların noter işlemlerine de harç istisnası uygulanmaktadır. Devir, bölünme ve tür değişimi sonucu tapuda yapılan işlemlerde de harç istisnası uygulanmaktadır.

Ayrıca kurumlar vergisi kanununa göre; devir alınan kurumun devir tarihi itibari ile öz sermaye tutarını geçmeyen mali zararları ile tam bölünme işlemi sonucu bölünen şirketin öz sermaye tutarını geçmeyen kurumlar vergisi beyannamelerindeki mali zararları, devir alan kurumlar tarafından (varsa kendi bünyelerinde oluşan zararların yanı sıra) kurum kazançlarından indirilebilmektedir.

Özellikle Yeni TTK’nın yürürlüğe girmesi ile ve ikincil mevzuatın da yayınlanması ile birlikte şirketlerin birleşme, bölünme ve tür değiştirme konularında daha esnek bir yapıya sahip oldukları görülmektedir. Bu nedenle şirketlerin mevcut durumlarını gözden geçirip değişik birçok nedenle birleşme, bölünme ve tür değiştirme ihtiyaçlarını analiz etmeleri ve var olan avantajlardan faydalanmaları kendilerine ciddi faydalar sağlayacaktır. 

E- Dönüşüme Hazır Mısınız?

 E-Dönüşüm Nedir?

En basit anlatımla e-dönüşüm, bilginin, varlığın, girişimciliğin ve ihtiyaçların dijital dünyada gerçekleştirilmesi ve hız ile tasarrufun temel bir ihtiyaca dönüşmesi olarak tanımlanabilir. Son yıllarda devlet politikası halini almaya başlamasıyla daha sistemli bir şekilde gelişmesi de e-dönüşümün değerini ve önemini ortaya koyar. E-imza, e-devlet, e-fatura, e-bilet gibi kavramların hem özel sermaye hem de devlet için bir seçenekten çok zorunluluk halini alması, bilgi çağının ve dijital dünyanın getirilerindendir.
E-Dönüşümün Görevi Nedir?
Kredi kartı ekstreleri, yasal işlemler, vergi beyannameleri, bilgi alışverişi, haberleşme gibi birçok alanda görülebilen e-dönüşüm, son yıllarda ülkemizde de yaygınlaşmaya başlayan e-bilet kavramıyla günlük hayatın içine bir adım daha girmeyi başarmış durumda. Ülkelerin sınırlarını ve mesafeleri tamamen ortadan kaldıran bu e-hayat ile dünyanın herhangi iki uzak bölgesi arasında veri transferi, iletişim, yazışma ve evrak alışverişini sağlamak, daha hızlı ve kesin bir biçime büründü.
Ticari faaliyetler ve girişimcilik de klasik anlayışın tamamen dışında, fiziksel bir varlığa ya da mağazaya ihtiyaç duymadan yeni bir anlayış yaratmayı başardı. Zaman içinde tamamen geleneksel mağazacılığın yerini alması beklenen e-ticaret, her gün kendini geliştirmeyi, her yenilikten faydalanmayı başararak kısa sürede büyük bir pazar halini aldı. Yeni iş modelleri, hizmet ve ürün seçenekleri, ihtiyaçlar, kültür ve anlayış inşa ederek bambaşka bir dünyanın kapılarını açan e-ticaret, e-dönüşümün en önemli iki özelliği olan hız ve düşük maliyetin tam karşılığı olmayı başardı.
Fiziksel mağaza giderleri, kağıt masrafları, personel giderleri gibi kalemleri ortadan kaldırmayı başaran online alışveriş anlayışı, dünyayı küçültüp parmak ucuna sığdırarak alıcılar için de bol alternatif anlamına geliyor. Rekabetin artması ve maliyetlerin düşmesini sağlayan e-ticaret, girişimcilere kazandırdığı gibi alıcılara da daha az emek ve parayla daha çok ürüne ve hizmete sahip olma fırsatı veriyor.
E-Dönüşümün Faydaları Nelerdir?
Son yıllarda yapılan çalışmalarla e-fatura ve e-defter kullanımının girişimciler için zorunlu hale gelmesi ve devletin resmi politikasına dönüşmesi, yıllık 250 milyon faturanın e-faturaya dönüştürülmesini ve toplamda 500 milyon TL’ye yakın tasarruf elde edilmesini hedefliyor. Kâğıda basılı faturaların ve evrakların üretiminden işlenmesi ve alıcılar arasında transferi nedeniyle oluşan maliyetin neredeyse tamamını ortadan kaldıran e-devlet, e-imza, e-fatura, e-arşiv, e-bilet gibi çalışmalarla asıl hedef, günlük hayatta 5 milyar TL’yi aşan bir tasarrufu sağlamak.
Yıllık 250 milyon adet faturanın maddi yükü dışında kâğıt harcaması da hem ekonomiye hem de doğaya ciddi bir yük oluşturur. Binlerce ağacın kâğıda dönüştürülmesinin önüne geçen e-fatura, e-defter ve e-bilet gibi uygulamalar, ormanları ve dolayısıyla insanlar ile hayvanları koruyarak gelecek nesillere daha güçlü bir dünya ve daha iyi bir miras bırakılmasına yardımcı olur.
Bilgisayar kullanımını yaygınlaştırmak, her bireyi bir online imza ile işaretlemek, ortak bir ağ üzerinden işlemlerin gerçekleştirilmesini sağlamak, e-dönüşümün ilk adımı olarak kabul edilebilir. Ancak asıl başarıya ulaşmak için bunu bir kültür, bir zorunluluk ve bir alışkanlık haline getirmek, dijital dünyanın korkulan değil güvenilen bir alan olduğu algısını yaygınlaştırmak ve sürdürülebilir bir politika haline getirmek gerekir. Burada da değişime direnmeyen, aksine destekleyen yöneticilere, bu dönüşümü sağlayacak altyapıya ve devlet tarafından teşvik edici uygulamalara büyük görev düşer.
E-DÖNÜŞÜM SÜRECİ
2003 yılında 2003/12 sayılı Başbakanlık Genelgesi ile o güne kadar farklı kurum / kuruluşlar tarafından yürütülen bilgi ve iletişim teknolojileri ile ilgili çalışmaların (Mülga) Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) sorumluluğunda e-Dönüşüm Türkiye Projesi adı altında birleştirilmesi kararlaştırılmıştır. Bu kapsamda öncelikle e-Dönüşüm Türkiye Projesi Kısa Dönem Eylem Planı (2003-2004) hazırlanmış ve hayata geçirilmiştir.
2005 yılında e-Dönüşüm Türkiye Projesi Kısa Dönem Eylem Planı (2003-2004) sonrasında hayata geçirilmek üzere bir yıllık e-Dönüşüm Türkiye Projesi (2005) Eylem Planı hazırlanmış ve yürürlüğe alınmıştır.
2006 yılında e-Dönüşüm Türkiye Projesi kapsamında bilgi toplumuna yönelik 2006-2010 Bilgi Toplumu Stratejisi ve Eylem Planı hazırlanmış ve uygulamaya konulmuştur. Bu eylem planında “Vatandaş Odaklı Hizmet Dönüşümü” ve “Kamu Yönetiminde Modernizasyon” eksenleri altında e-Devlet uygulamalarına yönelik eylemlere yer verilmiştir. 2006-2010 Bilgi Toplumu Stratejisi ve Eylem Planı Nihai Değerlendirme Raporu’na göre 2012 Haziran ayı itibari ile “Vatandaş Odaklı Hizmet Dönüşümü” eksenindeki eylemlerde başarı oranı %65,6, “Kamu Yönetiminde Modernizasyon” eksenindeki eylemlerde başarı oranı ise %50 olarak gerçekleşmiştir.
2011 yılında yürürlüğe giren 655 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile e-Devlet politikalarına yönelik görev ve sorumluluk Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı’na (UDHB) verilmiştir. Bakanlık bünyesinde Haberleşme Genel Müdürlüğü çatısı altında e-Devlet çalışmalarının yapılması için e-Devlet Hizmetleri Dairesi Başkanlığı kurulmuştur. Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı’nın e-Devlet kapsamındaki görevi 655 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile aşağıdaki şekilde tanımlanmaktadır:
“Bilgi toplumu politika, hedef ve stratejileri çerçevesinde; ilgili kamu kurum ve kuruluşlarıyla gerekli işbirliği ve koordinasyonu sağlayarak e-Devlet hizmetlerinin kapsamı ve yürütülmesine ilişkin usul ve esasları belirlemek, bu hizmetlere ilişkin eylem planları yapmak, koordinasyon ve izleme faaliyetlerini yürütmek, gerekli düzenlemeleri yapmak ve bu kapsamda ilgili faaliyetleri koordine etmek.”
2014 yılında kamu politikalarına en üst seviyede yön veren Onuncu Kalkınma Planı (2014-2018) yayımlanmıştır. Bu belgede hedeflenen e-Devlet yapısı aşağıdaki şekilde tanımlanmıştır:
“Etkin, katılımcı, şeffaf ve hesap verebilir kamu yönetimine katkı sağlamak üzere; dezavantajlı kesimler de dahil kullanıcı ihtiyaçlarına göre tasarlanmış hizmetlerin, kişisel bilgi mahremiyeti ve bilgi güvenliği sağlanarak, çeşitli platformlardan, kullanıcı odaklı, birlikte işler, bütünleşik ve güvenilir şekilde sunulacağı bir e-devlet yapısının oluşturulması temel amaçtır.”
2014 yılında ikinci bilgi toplumu stratejisi ve eylem planı için hazırlık çalışmaları tamamlanmış ve 2015-2018 Bilgi Toplumu Stratejisi ve Eylem Planı (BTS) olarak uygulamaya alınmıştır. 2015-2018 BTS’nin odağı büyüme ve istihdamı artırma olarak belirlenmiş ve e-Devlet çalışmalarına yön verecek “Kamu Hizmetlerinde Kullanıcı Odaklılık ve Etkinlik” adında bir eksen tanımlanmıştır. Bu eksen için belirlenen temel amaç şu şekilde ifade edilmiştir:
“e-Devlet hizmetlerinin sunumunda tasarımdan uygulama aşamasına kadar hizmetlerde etkinliğin sağlanması ve kullanıcı odaklılık ilkesinin benimsenmesi temel amaçtır. Bu çerçevede; öncelikle vatandaş ve girişimlerin ihtiyaç ve beklentileri analiz edilecek, kamu iş süreçleri bu anlayış çerçevesinde basitleştirilecek, hizmetler kullanıcıya en yüksek faydanın sağlanacağı şekilde tasarlanacaktır. Benzer şekilde, e-Devlet hizmetlerinin; kamu yönetiminde şeffaflığın, güvenilirliğin, hesap verebilirliğin ve katılımcılığın artırılması için bir araç olması sağlanacaktır.”
e-Devlet politikalarının çerçevesini belirleyen strateji planlarına ek olarak, “Kayıt Dışı Ekonominin Azaltılması Programı Eylem Planı ”, “Türkiye Ulaşım ve İletişim Stratejisi Hedef 2023 ”, “2014-2023 Akıllı Ulaşım Sistemleri Strateji Belgesi ”, “2014-2023 Kritik Altyapıların Korunması Yol Haritası Belgesi ”, “Türkiye Afet Müdahale Planı ”, “2016-2018 Ulusal Siber Güvenlik Stratejisi ve Eylem Planı” gibi diğer sektörel / tematik strateji belgelerinde, kamu kurum ve kuruluşlarının stratejik planlarında, hükümet programlarında, siyasi partilerin hazırladıkları belgelerde, sivil toplum kuruluşlarının ve uluslararası kuruluşların raporlarında e-Devlet ile ilgili çeşitli hedeflere, projelere ve eylemlere yer verildiği görülmektedir.
Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı, bilgi toplumu politikası çerçevesinde Türkiye’nin e-Devlet politikasının bütüncül bir bakış açısı ile şekillendirilmesi için 2016-2019 Ulusal e-Devlet Stratejisi ve Eylem Planı’nı hazırlamıştır.
E-İMZA
E-imza, bireylerin elektronik ortamda kimliklerinin tespitini, bağlayıcı ve güvenli işlem yapmalarını sağlayan teknik bir çözümdür.
5070 Sayılı Elektronik İmza Kanunu’nda e-İmza; başka bir elektronik veriye eklenen, elektronik bir veriyle mantıksal bağlantısı bulunan ve kimlik doğrulama amacıyla kullanılan elektronik veri olarak tanımlanmıştır.
Güvenli elektronik imza, elle atılan imza ile aynı hukuki niteliğe sahiptir ve bu yolla oluşturulmuş verilerin senet hükmünde olduğu kabul edilir.
Türkiye’de güvenli elektronik imza verme yetkisi sadece Bilişim Teknolojileri Kurumu’ndan yetki alan Elektronik Sertifika Hizmet Sağlayıcılarına (ESHS) aittir.
E-FATURA
e-Fatura uygulaması, taraflar arasında standart oluşturarak faturaların güvenli ve hatasız şekilde dolaşımını sağlamak amacı ile T.C. Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı (GİB) tarafından uygulamaya konmuştur.
Bu uygulama, kağıt faturalarınızın elektronik ortamda oluşturulması ve gönderilmesini sağlar ve kağıt fatura ile birebir aynı hukuki niteliklere sahiptir.
İhracat ve yolcu beraberi eşya (tax free) faturaları 01/07/2016 tarihinden itibaren zorunlu olarak e-Fatura kapsamında gönderilecektir.
E-ARŞİV FATURA
e-Arşiv uygulaması, faturalarınızın e-Fatura sistemine kayıtlı olmayan mükelleflere ve son kullanıcılara, elektronik ortam aracılığı ile gönderilmesini sağlayan uygulamadır. e-Arşiv uygulamasından yararlanmak isteyen mükelleflerin öncelikle e-Faturaya kayıt olması gerekmektedir.
E-DEFTER
e-Defter uygulaması, Türk Ticaret ve Vergi Usul Kanunları kapsamında tutulması zorunlu defterlerinin elektronik ortamda; oluşturulması, kaydedilmesi, saklanması ve ibraz edilmesini sağlama hizmetidir.
KAYITLI ELEKTRONİK POSTA
Kayıtlı Elektronik Posta (KEP) her türlü ticari, hukuki yazışma ve belge paylaşımlarını gönderilen biçimde koruyan, alıcının kim olduğunu kesin olarak tespit eden, içeriğin kesinlikle değişmediğini taahhüt eden ve içeriğini yasal olarak geçerli ve güvenli koşullarda alıcıya teslim eden, e-posta kullanımını kesin delil haline getiren sistemdir